Serdar Koç - Şair
Benim çocukluğumda Hititlerden bu yana yüz yıllar boyunca bir şey değişmemişti ama aradan elli yıl geçmeden öyle büyük bir değişim oldu ki şimdiki çocuklar termonükleer bir çağa geldiler.
O yüzden bu çağda doğan çocukların o kırsal toplumu anlaması çok zor.
Benim çocukluğum köylerde geçti. Çevremizde, dağlarda tepelerde eğilip su içtiğim su gözeleri vardı. Gözyaşı gibi nabız gibi damla damla atan su gözeleri vardı. O sulardan içerdik. Onları unutmuyorum.
Yine suyunu içtiğimiz bir dere vardı. Tertemizdi. Pırıl pırıldı. İçinde alabalıklar yaşardı.
Annemin köyü Yeşilırmak'ın kenarındaydı. Bereketli bir çoğrafyaydı. Bağlarda bahçelerde her türlü mahsul yetişirdi. Domatesi tarladan üzümü asmadan koparıp yerdik.
O zamanlar her meyvenin kendine has bir kokusu vardı.
Susadık mı bir tarladan karpuz alır onu keser ortasını yer susuzluğumuzu giderirdik.
Oyun olsun diye komşu çocuklarla mercimek tarlada yeşilken koparıp yerdik.
Meraklı bir çocuktum börtü böceğin günlük yaşamını izlerdim, karıncanın yirmi dört saatini merak ederdim. tavuk ve civcivlerini izlerdim.
Ağaca tırmanmayı en ucundaki kimsenin alamadığı meyveyi koparmayı çok severdim. Biz sincaba teğin deriz bir teğin kadar iyi tırmanırdım ağaca.
Bir kaç çeşit kızağım vardı. Onlara binerdim çember çevirirdim, çok oyunlarımız olurdu.
Düşünün uçsuz bucaksız bir doğa dağ tepe koşar giderdik.
Karnımız acıkınca hangi eve yakınsak o evin annesi hepimizi doyururdu...
Çocuk düşüm ise; bir zaman kapısı olsa. O zaman kapısı yılda bir kez bir kaç saatliğine bile olsa aralansa. Geçmişte kaybettiğim anneanne, babaanne, dede gibi sevdiklerim o kapıdan gelerek bir bahçede benimle buluşsa ve ben onlarla kucaklaşsam, özlem gidersem diye düş kurardım. Bugün bile isterim böyle bir kapının olmasını...
24 Ekim 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder