HAKLARIMIZ _ RİGHTS

Dünyamızın Haklarının Çocukçası

BİR KIZILDERİLİYİM VE ANLAMIYORUM

Washington’daki büyük başkan, bize mektup yazmış.
Topraklarımızı satın almak istediğini bildirmiş.

Gökyüzünü satın alabilir mi?
Toprağın sıcaklığı satın alınabilir mi?

Havanın temiz ve taze kokusu,
suyun pırıltısı
İnsana ait değil ki
Nasıl satabiliriz?
Bunu anlamak bizler için çok zor.



Bu toprakların her parçası, halkım için çok kutsaldır.

Çam ağaçlarının renkli ışıltılarla parlayan iğneleri,
neşeyle vızıldayan böcekler,
beyaz kumsallı sahiller,
sabahları geniş çayırları örten buğu
halkımın için kutsaldır.
Ormanlardaki ağaçların damarlarında, atalarımızın anıları dolaşır.

Toprak bizim gerçek annemizdir.

Washington’daki Büyük Beyaz Reis, bizden toprağı almak istediğini yazıyor.
Bu topraklar bizim için kutsaldır.
Nehirlerin ve ırmakların suyu, sadece akıp giden su değildir.
Atalarımızın kanıdır.
Nehirler ve ırmaklar bizim kardeşimizdir.

Annemiz olan toprağa,
kardeşimiz olan nehirlere,
ırmaklara,
gökyüzüne,
ağaca
bizim sevgimizi gösterebilir misiniz?
Bunlar alınıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak şeyler değildir.

M4034S-4211

Biz Kızılderililer, beyaz adamın kurduğu kentleri anlamayız.
Sizin kentlerinizde sessizlik yok ki.
Sizin kentlerinizde huzur ve barış yok.
Sizin kentlerinizde; bir çiçeğin açarken, taç yapraklarının çıkardığı
tatlı sesler duyulmaz.
Bir kelebeğin kanat çırpması duyulmaz.
İnsan; bir su birikintisinin etrafında toplanmış kurbağaların
şarkısını, ağaçların, kuşların ve doğanın seslerini duymadıkça,
yaşamın ne değeri olur?

Biz Kızılderililer; rüzgarın; bir su birikintisinin yüzünü yalayan
sesini severiz.
Rüzgarın; çam ormanlarından toplayıp getirdiği taze kokuyu severiz.
Yağmurla yıkanıp temizlenmiş meltemleri severiz.

Hava önemlidir bizler için.
Hava kutsaldır.
Ağaçlar, hayvanlar ve insanlar aynı havayı koklarız.
Atalarımız doğdukları gün, ilk nefeslerini onun sayesinde almışlardır.
Son nefeslerini de yine havadan alırlar.
Hava, ruhunu her varlıkla paylaşandır.

Biz; yaşayan bütün canlılara saygı gösteririz.
Biz, Buffaloları sadece yaşayabilmek için avlarız.
Bütün hayvanları öldürecek olursanız nasıl yaşayabilirsiniz?

Canlıların yok edildiği bir dünyada, insanın ruhu yalnızlık duygusundan ölür.

Bugün canlıların başına gelenler, yarın insanların başına gelir.
Çünkü aralarında bir bağ vardır.
Bu dünyadaki her şey; bir ailenin bireylerini birbirine bağlayan kan
gibi ortaktır.
Bu nedenle dünyanın başına gelen her felaket, insanlığın da başına
gelmiş sayılır.

Aynı tanrının yaratıkları ve çocuklarıyız.
Ve bütün insanlar kardeştir.
Tanrı için, Kızılderili ile Beyaz Adamın farkı yoktur.
Tanrı da, Kızılderililer gibi toprağa değer verir ve sever.
Bu toprağa saygısızlık, tanrıya saygısızlık demektir.

Beyaz Adamı bu topraklara getiren ve ona, Kızılderilileri boyunduruk
altına alma gücü veren Tanrının kaderini anlamıyoruz.

Tıpkı Buffaloların öldürülüşünü,
ormanların yakılışını,
toprağın kirletilişini anlamadığımız gibi.

Beyaz adam topraklarımızı aldığında, bir gün bakacak ki; gökteki
kartallar yok olmuş.
Dağları örten ormanlar yok olmuş.
Yabani atlar ehlileştirilmiş.
Ve her yer insanların kokusuyla dolmuş.
İşte o gün, insanlar için yaşamın sonu olacak.
Belki de varlığı sürdürebilme mücadelesinin başlangıcı olacak.

NOT;
Bu metin; ”Duwarmish” Kızılderililerin Reisi Seattle tarafından,
1854 yılında, Amerika Birleşik Devletleri Başkanına yazılmış
mektubun, çocuklar için sadeleştirilmesinden oluşmuştur.

Çocuklardaki çevre bilincinin sevgiyle gelişimi için bu bölümde;
sözleşmeler değil Seattle’ın mektubu tercih ettim.

Son zamanlarda böyle bir mektubun varlığı tartışılsa da çok güzel bir
metin olduğu için buraya aldım

Hiç yorum yok: