Bir varmış bir yokmuş.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal, pireler berber iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, dünyanın en güzel yerlerinden birinde, Lori adlı bir çocuk yaşarmış.
Lori çok akıllı, çok iyi bir çocukmuş. Hem de çok cesurmuş. Ama bazı olaylar karşısında ne yapacağını bilemezmiş. Kafası karışırmış. Olmayacak şeyler istermiş.
Onun bu istekleri, çoğunlukla gerçek olurmuş.
Çünkü, onun dileklerini gerçekleştiren perileri varmış.
İyilik perileriymiş bunlar. Lori'nin içten, yürekten dilediklerini yerine getirirlermiş. Aslında bütün insanlar için böyleymiş. Her insanın yedi dilek hakkı varmış.
Lori'nin ailesinin bahçeli bir evi varmış. Lori bahçede koşar oynarmış.
Bahçede çok güzel çiçekler varmış.
Bir gün yan tarafdaki eve bir aile taşınmış.
Onlar da, bahçelerine bakmaya çalışmış, çiçekler ekmeye başlamışlar.
Onlarınki farklı çiçeklermiş. Lori'lerin bahçesindekiler gülmüş, onların da karanfilmiş.
Bu karanfiller hem çok güzelmiş hem de nefis kokuluymuş. Bahçenin önünden geçenlerin bu güzel kokudan başı dönermiş. Öve öve bitiremezlermiş.
Lori bunu çok kıskanmış.
Kimsenin çiçekleri olmasın demiş.
Dünyadaki bütün çiçekler solmuş. Karanfiller, nergizler, papatyalar, kasımpatları, çiğdemler, şebboylar, orkideler, laleler, menekşeler, nilüferler, sümbüller, gelincikler tüm güzelliklerini, mis kokularını alıp gitmişler.
Dünya renksiz, neşesiz bir yere dönmüş.
Lori uzun bir zaman sonra, yaptığını anlayınca üzülmüş ve tüm çiçeklerin dünyaya gelmesi için dilekte bulunmuş. Neyse ki bu dileği kabul olmuş. Yoksa dünya, çiçekler olmadan nasıl güzel bir dünya olabilirmiş ki?
Lori, yan bahçedeki karanfillerin ne kadar güzel koktuğunu fark etmiş. Bahçeye bu çiçekleri ekenlere içinden teşekkür etmiş. Bu güzel çiçekleri ekip, kendi bahçelerini de bu kadar güzel kokuttukları için çok teşekkür etmiş.
Lorinin çok güzel bir kedisi varmış.
Lori kedisini çok severmiş. Okuldan gelince birlikte oynarlarmış. Kedinin adı Nazlı'ymış. Cins bir kediymiş. Mahalleden bir çocuğun köpeği, Nazlı'yı her sokağa çıktığında kovalıyormuş. Nazlı, bir ağacın en tepesine tırmanarak kendini zor kurtarıyormuş. Uzun süre ağaçtan inemiyormuş. Ve gün akşam oluncaya kadar Nazlı eve dönemiyormuş.
Lori Bu işe çok kızıyormuş.
Kendisi de o köpekten korkuyormuş biraz zaten.
Tatile gittikleri kıyı kasabasındaki ineklerden, eşeklerden de korkarmış Lori. Ona zarar vereceklerini sanırmış.
Televizyonda gördüğü, yılanlardan, aslanlardan, kaplanlardan da hoşlanmazmış. Her an bir yerden çıkıp, saldıracaklar diye korkarmış. Onların artık çok az kaldıklarını bilmezmiş. Çok uzakta olduklarını bilmezmiş.
Bir gün kedisiyle bahçede oynarken bir havlama sesi duyulmuş. Nazlı yine kaçmış. Lori çok kızmış. Kedilerden başka tüm hayvanların yok olmasını istemiş.
Önce bahçedeki kuşlar gitmiş. Sabahları neşeyle cıvıldaşan kuşların gitmesi Lori'yi çok üzmüş ama bu sadece bir başlangıçmış.
Sonra süt, yoğurt, peynir, yumurta gibi yiyecekler eksilmiş.
Çünkü ineklerle birlikte, keçiler, koyunlar, kuzular, tavuk ve horozlar da kaybolmuş.
Yılanların zehrinden yapılan ilaçlar yok olmuş.
Kurbağaların vıraklaması kesilmiş.
Solucanlar olmadığı için toprak havalanmamış.
Arılar olmadığı için meyveler, sebzeler üreyememiş.
Kelebekler yok olmuş.
Lori ne yaptığını anlamış. Dileğini hemen geri almış.
Dünyanın bir cennet olduğunu o zaman anlamış. Artık o köpekten korkmamaya başlamış. Yanyana geldiklerinde başını okşamaya başlamış. Onunla da arkadaş olmuş. Kedilerle köpeklerin hırlaşmasının bir oyun olduğunu öğrenmiş.
Aradan günler geçmiş.
Lori bir gün karanlıktan çok korkmuş.
Gece olmasın demiş.
Periler bu isteğini hemen yerine getirmişler.
O günden sonra gece olmamış, güneş batmamış.
Günle gece birbirine karışmış. Kimse uyuyamamış. Dinlenememiş. Dinlenemediğinden çalışamamış, üretememiş. Yıldızlar kaybolmuş. Ay dedeyi göremez olmuş. Güneş yorulmuş.
Lori, yine yanlış yaptığını anlamış. Perilerini çağırmış. Onlardan yardım istemiş. Durumu düzeltmiş. Lori, annesinden de yardım istemiş ve odasına gece lambası takılmış. Böylelikle karanlıktan korkmamayı öğrenmiş.
Lori uzun bir süre hiç bir şeyden rahatsız olmadan yaşamış.
Ama bir gün babası başka bir çocuğun başını okşayınca çok üzülmüş. Babası o çocuğu kendinden daha çok seviyor diye düşünmüş. Çünkü çocuk, onların okuldaymış ve okulun birincisiymiş. Lori'nin de dersleri iyiymiş ama birinci de değilmiş yani. Sınıf arkadaşları da, o çocuğu Lori'den çok seviyorlarmış. Lori hepsine birden çok kızmış. İstemiş ki dünyadaki tek çocuk olsun. Büyükler bir tek onu sevsin. En başarılı o olsun. Bütün çocukların yok olmasını dilemiş. Periler; iyi düşünüp doğru karar vermesini istemişler. Çok dikkatli olmalıymış. Ama Lori kararını vermişmiş. Periler ona acıyarak bakıp "Peki" demişler.
Bütün çocuklar şen kahkahaları ile yok olmuşlar. Dünyayı bir ıssızlık kaplamış. Bütün yetişkin insanlarda bir umutsuzluk, keder oluşmuş. İnsanlık geleceğe yönelik beklentisini yitirmiş. Umut kaybolmuş. Kimse işe gitmek istememiş, çalışmak istememiş, gülmek istememiş. Kimse ağaç dikmek istememiş, hayvanları beslemek istememiş. Okullar kapanmış. Sanki hayat durmuş. Kimse Lori ile ilgilenmemiş.
Lori bu sefer yaptığından çok korkmuş. Hemen değiştirmek istemiş. Hemen, hemen. Çok acelesi varmış. O arkadaşlarını istiyormuş. Onlarla sokaklarda, okulda bahçede oynamak istiyormuş. Bu nedenle hemen dileğini söylemiş.
Ama.
Ama her insanın yedi dilek hakkı varmış.
Ve Lori bu dilek hakkının hepsini kullanmış.
Lori ne yapacağını şaşırmış. Çaresizce ağlamaya başlamış.
Perileri ona yardım edemiyormuş.
Onların elinden gelen bir şey yokmuş.
Lori çok pişmanmış. Çok üzgünmüş.
Günlerce dilekte bulunmuş.
Neyse ki periler perisi, onun bu pişmanlığını görmüş. Yanına gelmiş. "Bir daha hiç bir canlıyı yok etmek için dilekte bulunmamak " için söz verdiği için ona bir şans daha vermiş.
Lori de, şimdiye kadar dilekte bulunduğu şeylerin çok akıllıca olmadığını anladığı için periler perisine hak vermiş.
Artık bütün çocuklar onun kardeşiymiş.
Tüm arkadaşlarıyla mutlu mesut bir çocukluk geçirmiş.
Ne zaman yağmur yağıp gökkuşağı ortaya çıksa, oradaki renklerin bir tanesinin bile ne kadar değerli olduğunu anlıyormuş.
Renklerden bir tanesinin yok olmasının bile, dünyayı ne kadar çirkinleştireceğini biliyormuş.
Her insana verilen yedi dilek hakkının, gökkuşağının yedi rengi kadar güzel kullanılması gerektiğini kavrıyormuş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder