Sevgili çocuklar,
Bu yazıyı; Jeoloji mühendisi İsmet Cengiz Abi'nizin teknik katkılarıyla hazırladım.
Anadolu'yu hepimiz biliyoruz.
Üç yanı denizlerle çevrili.
"Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan"* bir güzel memleket.
Suyu güzel, havası güzel, dağı, taşı güzel bir coğrafya.
Gölleri ve Akarsuları bol.
Toprağı verimli, bitki örtüsü çok zengin.
Bu güzellikleri; jeolojik, topografik ve coğrafik yapısına borçlu.
Bu yapıyı şekillendiren ise, tektonik denen yer hareketleri.
Yer hareketleri sonucu kırılan yer kabuğu, yani faylar.
Depremi fayların kırılması oluşturuyor.
Ama verimli ovaları, akarsuları, madenleri de o kırıklar ortaya çıkarıyor.
Yer altı suları, yer üstüne çıkyor.
Akarsulara, küçük derelere dönüşüyor.
Bu derelerde balıklar oynaşıyor.
Toprakta türlü türlü çiçekler, sebzeler, meyveler coşuyor.
Deprem, bir doğa olayı.
Zarar görmemek için, kentleri doğru yerlere kurmak gerekiyor.
Kentleri kurmadan planlamak gerekiyor.
İnsanlar sağlıklı ve mutlu yaşasınlar diye, planlamak gerekiyor.
Sağlam binalar yapmak gerekiyor.
Sağlam olmayan binalar varsa, onları sağlamlaştırmak gerekiyor.
Bu işleri büyükler yapıyor.
Biz çocuklara gelince;
Bir fay hattı kırıldı diyelim;
Büyük, kocaman bir sarsıntı oluyor.
Biz bir şey yapmıyoruz.
Anne babamız, öğretmenimiz, görevliler yani büyüklerin söylediklerine uyuyoruz.
Ama çevremizde kimse yoksa sakin olmaya çalışıyoruz.
Bilgilerimizi anımsıyoruz.
Bazen yanımızdaki büyükler de depremde ne yapılacağını bilmiyor olabilirler.
Onlara ne yapacaklarını biz söylüyoruz.
Deprem anında;
ayakta durmuyoruz.
çömelmiyoruz,
hiç bir eşyanın altına girmiyoruz.
Ne yapıyoruz?
Okulda dersteysek sıramızın,
sokaktaysak bir arabanın,
evdeysek sağlam bir eşyanın
yanında,
hemen yan yatıyoruz.
kollarımızı başımıza sarıyoruz.
Dizlerimizi de karnımıza çektik mi tamam.
Yan yatıp dizleri karnımıza çekerek yatmaya, CENİN POZİSYONU deniyor.
Cenin; anne karnında büyüyen minik bebek demek.
Bütün insanlar; annelerinin karnında yan yatıp, dizlerini karnına çekerek yatar.
Bu nedenle böyle kıvrılıp yatmaya cenin pozisyonu denir.
Biz buna, kollarımızı kafamıza sarmayı ekliyoruz.
İsterseniz buna da"TEKTONİK CENİN POZİSYONU" diyebiliriz.
Bina içindeysek; merdivenlerden, cam kenarınlarındandan, kapı altlarından uzak duruyoruz.
Buzdolabı, çamaşır makinası, bulaşık makinası gibi sağlam eşyaların yanına kıvrılıyoruz..
Bu eşyaların etrafında bizi koruyan bir YAŞAM ÜÇGENİ var.
Depremi hissettiğimizde geceyse, yataktan usulca iniyoruz.
Bunu ayağa kalkmadan yapıyoruz.
Filmlerdeki gibi, yuvarlanarak ama yavaşca iniyoruz.
Yatağın yanına yan yatıyoruz.
Başımızı yastıkla sarıyoruz.
Bu halimizle sarsıntının geçmesini bekliyoruz.
Bize hiç bitmeyecek gibi gelse de, depremler saniyelerle ölçülüyor.
Cesurca bu saniyelerin geçmesini bekliyoruz.
Şehirler, evler, köprüler, hastaneler, sağlam yapılmışsa bir tehlike olmuyor.
Ama yine de biz dikkatli olmalıyız.
Başucumuzda su ve bir düdük bulundurabiliriz.
Su cam şişede olmamalı.
Pet şişede olmalı.
Birine ihtiyaç duyduğumuz her an, düdüğü öttürebiliriz.
Çabuk geçeceğini bilerek bekleyebiliriz.
Deprem sonrasında annemize babamıza yardım ediyoruz.
Yaşlılara, bizden küçük çocuklara, engelli kardeşlerimize destek oluyoruz.
Hep birlikte, bir fay kırılmasını daha atlatıyoruz.
*Büyük şair Nazım Hikmet'in "Kuvay-ı Milliye Destanı" ndan, bir satır.
Bu yazıyı; Jeoloji mühendisi İsmet Cengiz Abi'nizin teknik katkılarıyla hazırladım.
Anadolu'yu hepimiz biliyoruz.
Üç yanı denizlerle çevrili.
"Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan"* bir güzel memleket.
Suyu güzel, havası güzel, dağı, taşı güzel bir coğrafya.
Gölleri ve Akarsuları bol.
Toprağı verimli, bitki örtüsü çok zengin.
Bu güzellikleri; jeolojik, topografik ve coğrafik yapısına borçlu.
Bu yapıyı şekillendiren ise, tektonik denen yer hareketleri.
Yer hareketleri sonucu kırılan yer kabuğu, yani faylar.
Depremi fayların kırılması oluşturuyor.
Ama verimli ovaları, akarsuları, madenleri de o kırıklar ortaya çıkarıyor.
Yer altı suları, yer üstüne çıkyor.
Akarsulara, küçük derelere dönüşüyor.
Bu derelerde balıklar oynaşıyor.
Toprakta türlü türlü çiçekler, sebzeler, meyveler coşuyor.
Deprem, bir doğa olayı.
Zarar görmemek için, kentleri doğru yerlere kurmak gerekiyor.
Kentleri kurmadan planlamak gerekiyor.
İnsanlar sağlıklı ve mutlu yaşasınlar diye, planlamak gerekiyor.
Sağlam binalar yapmak gerekiyor.
Sağlam olmayan binalar varsa, onları sağlamlaştırmak gerekiyor.
Bu işleri büyükler yapıyor.
Biz çocuklara gelince;
Bir fay hattı kırıldı diyelim;
Büyük, kocaman bir sarsıntı oluyor.
Biz bir şey yapmıyoruz.
Anne babamız, öğretmenimiz, görevliler yani büyüklerin söylediklerine uyuyoruz.
Ama çevremizde kimse yoksa sakin olmaya çalışıyoruz.
Bilgilerimizi anımsıyoruz.
Bazen yanımızdaki büyükler de depremde ne yapılacağını bilmiyor olabilirler.
Onlara ne yapacaklarını biz söylüyoruz.
Deprem anında;
ayakta durmuyoruz.
çömelmiyoruz,
hiç bir eşyanın altına girmiyoruz.
Ne yapıyoruz?
Okulda dersteysek sıramızın,
sokaktaysak bir arabanın,
evdeysek sağlam bir eşyanın
yanında,
hemen yan yatıyoruz.
kollarımızı başımıza sarıyoruz.
Dizlerimizi de karnımıza çektik mi tamam.
Yan yatıp dizleri karnımıza çekerek yatmaya, CENİN POZİSYONU deniyor.
Cenin; anne karnında büyüyen minik bebek demek.
Bütün insanlar; annelerinin karnında yan yatıp, dizlerini karnına çekerek yatar.
Bu nedenle böyle kıvrılıp yatmaya cenin pozisyonu denir.
Biz buna, kollarımızı kafamıza sarmayı ekliyoruz.
İsterseniz buna da"TEKTONİK CENİN POZİSYONU" diyebiliriz.
Bina içindeysek; merdivenlerden, cam kenarınlarındandan, kapı altlarından uzak duruyoruz.
Buzdolabı, çamaşır makinası, bulaşık makinası gibi sağlam eşyaların yanına kıvrılıyoruz..
Bu eşyaların etrafında bizi koruyan bir YAŞAM ÜÇGENİ var.
Depremi hissettiğimizde geceyse, yataktan usulca iniyoruz.
Bunu ayağa kalkmadan yapıyoruz.
Filmlerdeki gibi, yuvarlanarak ama yavaşca iniyoruz.
Yatağın yanına yan yatıyoruz.
Başımızı yastıkla sarıyoruz.
Bu halimizle sarsıntının geçmesini bekliyoruz.
Bize hiç bitmeyecek gibi gelse de, depremler saniyelerle ölçülüyor.
Cesurca bu saniyelerin geçmesini bekliyoruz.
Şehirler, evler, köprüler, hastaneler, sağlam yapılmışsa bir tehlike olmuyor.
Ama yine de biz dikkatli olmalıyız.
Başucumuzda su ve bir düdük bulundurabiliriz.
Su cam şişede olmamalı.
Pet şişede olmalı.
Birine ihtiyaç duyduğumuz her an, düdüğü öttürebiliriz.
Çabuk geçeceğini bilerek bekleyebiliriz.
Deprem sonrasında annemize babamıza yardım ediyoruz.
Yaşlılara, bizden küçük çocuklara, engelli kardeşlerimize destek oluyoruz.
Hep birlikte, bir fay kırılmasını daha atlatıyoruz.
*Büyük şair Nazım Hikmet'in "Kuvay-ı Milliye Destanı" ndan, bir satır.
08.11.2008
http://www.hakuka.org/cocuk-haklarinin-cocukcasi/
http://www.hakuka.org/cocuk-haklarinin-cocukcasi/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder